2 Ocak 2013 Çarşamba

Anne Olduğunuz Zaman hep sorduğunuz soru : Ben iyi bir anne miyim?



“Annelik daimi iç sızısı” deniyor ya sürekli. Bir endişe hali hiç bitip tükenmeyen. Bilimsel çalışmalarda da endişe duymamızı sağlayan beyindeki bölüm annelerde hep aktif görünüyor. Evrimsel olarak sadece endişeli annelerin çocukları hayatta kalmış anlaşılan. Ama bazen ağır geliyor gerçekten en ufak bir şeyde bile önce endişe ediyor sonra kendimizi suçluyor, eksik buluyoruz. Babalar hiç böyle bir şey düşünmüyor. Gece yoğurt mayalamayı unutup sabaha kadar “yavrum ne yiyecek yarın” diye uyuyamayan anneler var da acaba eve geç gelirsem çocuğum beni arar mı diye soran baba neden bu kadar az? Soran varsa bile babalar yine de gidiyor, eğleniyor, geziyor, tozuyor, hobilerine gerekli zamanı ayırıyor. Çok büyük gelişimsel bir sorun yoksa çocuğun yapamadığı, o an başarısız olduğu, bir sonraki aşamaya geçemediği herhangi bir gelişimsel durumunda genelde babalar kendini suçlu bulmuyor. Oysa anneler öyle mi? Sürekli kendimizi suçluyor, eksik buluyoruz. Sürekli aynı soruyu soruyoruz: “Ben iyi bir anne miyim?”

ağaçkakan gibi kendini gagalayan bir anneyim ben
Babalar kesinlikle daha rahatlar. Çocuğun nasılsa bir süre sonra o hali atlatacağını biliyorlar gibiler. Kızım 18 aylıkken yürüdü. Bu kadar geç yürümesinin sebebi hep benmişim gibi geldi. Acaba onu zorladım mı? Düştüğünde çok mu tepki gösterdim? diye kendimi yedim durdum. Durmadım “neden olmadı?” , “ne zaman olacak?”, “ben mi böyle yaptım?” diye diye kendimi yemeye devam ettim.  Oysa eşim çok daha mantıklı davranarak “eninde sonunda yürür, birkaç yıl içinde hangi ayda yürüdüğünün hiç önemi kalmayacak” diyordu. Annelik güdüsel bir şey falan deniyor ya, görünen o ki  babalar daha güdüsel yaklaşıyorlar. Nasılsa olacak diyebiliyorlar. Bu her başlıkta böyle çocuğum iştahsız diye internette günler geçiren anneler. Babalara göre ise “acıkınca yer”.  Ben kızıma yemek yedirirken bir kaşık daha yedirmek için içimi korkunç bir hırs kaplıyor.  O kaşığı yedirmek o kadar önemli oluyor ki, sanki yemezse hayatta büyümeyecek gibi öyle bir duygu kaplıyor ki içimi bu aslında anneliğin karanlık tarafı. Babası ise gerçekten tek kelime ile “acıkınca yer”den başka bir şey hissetmiyor…

Bu ben iyi bir anne miyim endişesi ile anneliğin karanlık tarafı bazen öyle birbirine giriyor ki …Bir anne mutlaka çocuğu ne isterse yapmalı, ne zaman isterse yanında olmalı, mümkünse işe gitmemeli, her ihtiyacını karşılayan tek kişi olmalı. Bu amaç için anne kendi doğru bildiklerini zorla da olsa uygulamalı.  Uykusu olmayan çocuğu düzeni, bozulmasın diye uyutmalı, tok bir bebeğin ağzına zorla püre tıkıştırmalı. Size muhtaç ve aşkla bağlı küçük bir insan ve onu mutlu edecek (yada mutlu ettiğini düşündüğünüz) her şey sizin elinizde… Müthiş bir ego tatmini.. Peki ama o zaman neden içimde bir yerlerde bir şeylerin yanlış olduğuna dair bir his var? Hiçbirşey eskisi gibi olmayacak biliyorum, çocuksuz hayatımdaki gibi hiçbirşey olmayacak, değişecek, dönüşeceğim… Ama ben… Peki ya ben? Peki ya çocuğum? Onun istekleri arzuları, karakteri yok mu? O son lokmayı tükürme hakkı? Ya da uykusuz bir gün geçirme özgürlüğü?

İşte itiraf ediyorum, ben herşeyi bilemem, onun ne istediğini, nelerden mutlu olduğunu sadece tahmin edebilirim. Çocuğum yerine karar veremem, karar veremediğim gibi onun verdiği kararlardan da sürekli kendimi sorumlu, suçlu hissedemem. Geç yürümek istiyorsa, ortamda çekingenlik yapıyorsa, konuşmaktan imtina ediyorsa, daha güvenli takılmak istiyorsa bu onun seçimi değil mi? Başkasının seçiminden ben sorumlu olamam değil mi? Ah bir de beynimdeki şu endişe bölümüne ses geçirebilsem?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder