19 Haziran 2013 Çarşamba

Anneliğin karanlık tarafı


Bazen onu o kadar çok seviyorum ki, içimden sanki dışarı uçuşan ılık birşeyler var. İçimdeki kelebekler  ona doğru uçuyorlar. Bu son zamanlarda iyice arttı. Düpedüz sevgi bu. Evet kızımı acayip bir yoğunlukla seviyorum.

Hemen itiraflara geçeyim ne yalan söyleyeyim. Böyle değildi. İlk doğduğunda, ilk ayında, belki ilk yılında bile böyle değildi. Ama şimdi ben kapıdan girince yüzünde güller açan, sarılıp bana, saçlarımı seven küçük kızı gördükçe onu öpmek, öpmek, öpmek istiyorum. 


Bir yerlerde okumuştum : "Bali’de bir inanışa göre seyahat ettiğimiz zaman ruhumuz bedenimize yetişemiyor, arkamızdan kendi vaktinde geliyor." Annelik yolculuğa çok benziyor. Aynı şekilde fiziksel olarak anne olsanız da ruh arkadan kendi vaktinde geliyor. Canı nasıl isterse...

Birini bu kadar sevmek çok korkutucu aslında. "Ya onu kaybedersem" fikri ve "ya onu bu sevgide boğarsam"" fikri.  Her iki fikirde insanı delirtebilir. Çok yakın bir arkadaşım kızına bir şey olacağı fikrini o kadar saplantı yaptı ki psikiyatri tedavisi görüyor.  Çevremizde sevgiden boğulmuş bireyler görüyoruz. Annesinin yoğun sevgisinden ergenliği geçememiş öyle çok erkek var ki mesela çevremde. Onun hakkında verdiğim tüm kararlarla ( ne yiyecek?, en giyecek?, ne okuyacak?, hangi oyuncakla oynayacak? hangi okula gidecek? vs)  o sevgiyle birlikte vereceğim her karar aslında onu sıkıştıracak. En nihayetinde her çocuğun ergenliğinde yaşanan şeyler yaşanacak, benden uzak duracak, beni belki sevmeyecek. Benimle vakit geçirmek yerine arkadaşlarıyla olmayı tercih edecek. Kendini muhakkak hayatının bir anında benim sevgimle, onun için iyiyi bilir hallerimle sarmalanmış, kuşatılmış, boğulmuş hissedecek.

Ama korkunun ecele faydası yok değil mi? Onu daha daha daha çok sevmeye devam edeceğim. Ruhum biraz daha bedenimden ayrı hareket edecek.  Belki fark yaratacak şey karanlık tarafın farkında olmaktır.
Anneliğin karanlık yüzü yoğun sevgiyle gelenler olabilir mi?